31 Ekim 2015 Cumartesi

Lola ve Komşu Çocuk Yorumu | stealthreader


Kitabın Adı : Lola ve Komşu Çocuk
Orjinal Adı : Lola (Anna and The French Kiss #2)
Yazarı : Stephanie Perkins 
Çeviri: Aslı Tümerkan
Yayınevi : Yabancı
Sayfa Sayısı : 320
Liste Fiyatı : 24.00







"Geçmişinde kalan çocuk, gelecekteki aşkı olabilir mi? Henüz kendini geliştirme aşamasındaki tasarımcı Lola Nolan modaya inanmıyordu... O, kostümlere inanıyordu. Kıyafet ne kadar parıltılı, eğlenceli ve farklı, yani etkileyiciyse o kadar iyiydi. Ve Lola'nın hayatı, özellikle de seksi rockçı erkek arkadaşı varken mükemmele gayet yakındı. Ta ki Bell ikizleri olarak da bilinen Calliope ve Cricket mahalleye tekrar taşınıp Lola'nın derinlere gömdüğünü düşündüğü acı verici geçmişini günyüzüne çıkarana kadar."




      Herkese selam ballar! Uzuuun zamandır buralara uğrayamadım, yorum yazamadım. Malum okul, dersler falan derken zaman kalmıyor. Ben de bu tatili fırsat bilip hemen Lola ve Komşu Çocuğun yorumunu girmek istedim. Çok uzatmadan hemen başlayalım!
      Lola ve Komşu Çocuk, Anna and The French Kiss serisinin 2.kitabı. Ilk kitap yani Anna and The French Kiss Arunas yayınevinden Paris'te Aşk ismiyle çıkmıştı. Lakin Yabancı Anna'yi tekrar basacağını duyurdu. Ne zaman çıkar bilmiyorum ama böylesi daha iyi oldu çünkü Yabancı hem daha kaliteli basıyor hem de her ne kadar kapaklara pek takılmasam da seri arasında uyum olması hoş olur. Hee bir de aklınızdaki şu soru işaretini gidereyim. Seriye 2.kitaptan başlamanın hiçbir sıkıntısı olmuyor çünkü olaylar bağlantılı değil. Yani seride 3arkadaşın hayatını anlatıyor ama dediğim gibi bağlantılı olmadığı için hangi kitaptan başlarsanız başlayın fark yaratmıyor.
      Kısaca konusundan bahsedecek olursam;
Lola modaya değil, kostümlere inanan bi kız. Şimdi, siz bu ne demek diye soracaksınız muhtemelen. Tam olarak şu demek; Lola normal kıyafetler yerine kendi diktiği kostümleri giyen, renkli renkli peruklar takan birisi. Bir de Cricket Bell'imiz var tabi. Cricket da uzuuun boylu, tatlı komşu çocuğumuz.
      Lola bir gün yürüyüşe çıktığında yanlarındaki eve birilerinin taşındığını görür. Tabii bu birileri Bell ailesi olunca işler biraz karışır. Çünkü 2sene önce Bell ailesi orada otururken Cricket ile Lola arasında bir şeyler yanlış gitmiştir ve Cricket'ın tekrar Lola'nın yakınlarında olması bazı sorunları beraberinde getirir.
      Spoiler vermeden ve sizde merak uyandırmaya çalışarak ancak bu kadar anlatabildim. Zaten konu anlatmada pek de iyi olduğum söylenemez. Neyse gelelim benim yorumuma.
      Öncelikle belirtmeliyim ki kitabın cildi, dışı, ayracı mü-kem-mel. O kadar tatlı, o kadar kitabı yansıtan bir kapak ki anlatamam. Kitabı okurken cildin üzerindeki minik resimlerin anlamını keşfetmek inanılmaz zevkliydi. Kitabın sunumuna tek kelimeyle bayıldım. Fakat beni rahatsız eden minicik bi nokta vardı. Sayfalar bana çok önce geldi. Yani alışmışım pegasus ve ephesusun ciltli kitaplarına. O yüzden garipsedim bi ilk başta. Neyse bu çok önemli bi ayrıntı değil zaten. :D
      Kitabın çok basit bir konusu ve kurgusu vardı. Tamam, çok şirin bir kitaptı ama bana biraz boş geldi. Daha kitaba başlamadan, sadece konusunu okuyarak sonunu tahmin edebiliyorsunuz. Ya da okurken bir sonraki sayfayı. Resmen kitabı ben yazmışım gibi hissettim. Gerçi bu tarz kitapların olayı bu sanırım.
      Beni rahatsız eden bir diğer şey ise kitabın anlatımıydı. Kitapta şimdiki zaman anlatımı kullanıyor ve bu okumamı baya zorlaştırdı. Bir türlü içine giremedim ve hal böyle olunca da okumam biraz uzun sürdü.
      Karakterlere gelecek olursak,
Nedense Cricket'a bir türlü alışamadım. Çok silik ve utangaç bir tipti. Aynı zamanda Lola'yı da pek sevemedim. Bazı davranışları o kadar iticiydi ki okurken baya sinirlendiğimi hatırlıyorum. Anna ve sevgilisini daha çok sevdim diyebilirim. Kitapta en eğlendiğim bölümler onların olduğu kısımlardı. Bir de Andy ve Nathan'nı çok sevdim. Hee bu arada, kitapta Isla yoktu. O yüzden onu aşırı merak ediyorum. Yani anlayacağınız Anna'yı sevdiğim ve Isla'yı merak ettiğim için seriye devam edeceğim.  

Puanım:

18 Ekim 2015 Pazar

İlknur Birdal | Röportaj #2

      Yazarlarımızla yaptığımız röportajlara İlknur Birdal ile devam ediyoruz.

Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.
1) Sizi biraz tanıyabilir miyiz? Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
27 yaşında, hayatın temposuna ve hızına ayak uydurmaya çalışan biriyim. Yazmaktan, okumaktan, müzik dinlemekten ve vay be dedirtecek dizi ve filmler izlemekten zevk alırım. Deniz ya da ağaçlık bir alan olduğu sürece nereye gittiğim pek fark etmez benim için. Yemek menüsü geniş aslında. Malum farklı birçok lezzeti içinde barındıran bir mutfağa sahibiz. Beni içine çektiği, dili ve anlatımı hitap ettiği sürece her türü okuyabilirim. Yeri geldiğinde bir tarih kitabına ya da ansiklopedi kitabına bile gömülen bir insanım. Okumayı yazmak kadar yazmayı yaşamak kadar seviyorum demek benim için en uygun cümle olur kanımca.

2) Klasik bir soru ama yazma tutkunuz ne zaman başladı?
Şiir yazmaya ortaokul yıllarında başlamıştım. Roman ve hikaye tarzına ise teşvik ile başladım. Sen bunu yapabilirsin diyenler umarım şu an benimle aynı mutluluğu paylaşıyor ve evet ben demiştim diyordur. Kalbimde özel bir yere sahipler. Kızlar sanırım yapabildim demek isterdim ama daha çok gidecek yolum var.

3) Yazarken nelerden ilham alırsınız?
Yanan bir araba farından, fokurdayan çaydan, mahalle kavgasından, arkadaşlarla edilen ufacık eğlenceli bir muhabbetten, dinlediğim şarkıdan, ettiğim küfürden. Beynim algıya açık olduğu sürece her şeyden ilham alabilirim. Bu sanırım o an ki duygu yoğunluğuma bağlı. Mesala bazen yazacak hiçbir şey bulamam.

4) Ailenizin ve arkadaşlarınızın desteği sizi nasıl etkiliyor?
Elbette destekleri olumlu yönde etkiliyor. Onlara yapabildim diyebilmek için her an Daha fazla çabalıyor ve elimden geleni en iyisini ortaya koymaya çalışıyorum.

5) Aldığınız olumsuz yorumlar sizi nasıl etkiliyor?
Şu ana kadar pek olumsuz bir yorum almadım. Eğer yapılan yorum mantık çerçevesinde ise muhakkak kendimi geliştirecek yönde o eleştiriyi benimsemeye ve hatam neyse onu düzeltmeye çalışıyorum. Bazen sadece yorum yapmış olmak için kötüleyen yorumları teşekkür ederek geçiyorum. Dikkate alınması gereken kadar, alinmayacak tarzda da yorum gelebiliyor.

6) Yeni kitabınız Karanlığın Külleri hakkında okurlarınıza birkaç ipucu verebilir misiniz?
Devrim ile Afra'nın hikayesi. Satılık'dan çok farklı bir havası var. Satılık da aksiyon çoktu ve birkaç çift vardı. Karanlığın Külleri ise daha çok aşk ve tek çift üzerinden ilerleyen bir kurgu.
İpucu vermek gerekirse şöyle diyelim.

Bir adam küllerinden yeniden doğabilir mi?

Ve bir kadın zifiri karanlık bir yüreğe ne kadar dokunabilir. Aşka küskün bir adamla platonik aşık bir çiftin hikayesi. Hem eğlenceli hem duygusal.

7) Yine biraz klasik bir soru olacak ama favori yazar ve kitaplarınızı öğrenebilir miyiz?
Orhan Veli, Nazım Hikmet, Özdemir Asaf başı çekiyor. Adam Fawer, İnci Aral, Jane Austen, Yaşar Kemal, Julia Quin, Nora Roberts...  Kitaplar aşk ve Gurur, Olasılıksız, kadın beyni, intiba, Tutunamayanlar, duygusal zeka, Julia Quin'in bridgerton serisi

8) Bildiğiniz üzere son zamanlarda internet üzerinden yayınlanmış daha sonra basılmış birçok kitap var. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bende blog, face ve daha sonra wattpad ortamlarında yazdığım için bu konu hakkında kötü bir eleştiri yapamam. Haddim olduğunu düşünmüyorum. Ama evet bazı iyi kalemlerin arada kaynadığını kesinlikle düşünüyorum. Tek diyebileceğim yazmak aşktır, nefes almak gibidir. Dünyanı paylaşmaktır. Yazmayı eğlence değil de gerçekten aşk ve nefes almak olduğunu düşünenler yazsın. Ve bir söz vardır. Önce yaşamak, sonra çok çok okumak ve en son yazmak gelir diye. Bu sırayı unutmamalılar. Yazdım demek için değil yazmak onlar için tutkuysa devam etsinler.

9) Yazarlık hayatına yeni giriş yapanlara önerileriniz neler?
Bol bol okumak gerekiyor öncelikle. Ve yazmayı sevmek. Mesela geçen biri kafamda bir kurgu var nasıl yazmam gerekiyor diye sordu. Ben hep önce yazdım, kurgu sonra geldi. Yazmayı seviyorum çünkü. Eğer gönülden geliyorsa bir şekilde yazacaklar ve yazdıkça daha iyi olacaklar. Okudukça ve yazdıkça gelişiyor insanın kalemi. Eğer seviyorlarsa sonuna kadar devam diyorum. Kimse okumasa bile yazsınlar. Benim ilk hikayemi sadece 3 kişi okuyordu. Sonra 30 oldu sonra 300... Hayal dünyalarını bir gemi yapıp, dalgalandırsınlar sayfaları. Önce kendileri için sonra başkaları için yazsınlar. İnsanı en mutlu eden bu :)

10) Ve röportajımızın sonuna geldik. Son olarak okurlarınıza neler söylemek istersiniz?
Hepsine teşekkür ederim. İyi ki varlar ve onlar olmasa ben şu an burada konuşuyor olmazdım. Okuyanların eleştirileri varsa beklerim. Henüz pişmemiş hatta fırına bile atılmamış acemi bir yazanım. Bana kendimi geliştirmem için şans vermelerini dilerim.


11 Ekim 2015 Pazar

Eylül Ayında Okuduklarım | kitapmiti

  Herkese yeniden merhaba. Uzun bir aradan sonra tekrar burdayım. Yurda yeni gelmem ve hem internetimin hem de bilgisayarımım olmamasından dolayı yazamıyordum. İnstagramdan bile paylaşım yapamadım düzgün. Ben bu eylül ayında oldukça az kitap okudum. Hatta ekim ayının başlangıcı da pek iyi sayılmaz. Ama gerçekten de vakit bulamıyorum. Yoksa mutlaka okurdum :/

1) Jeanıene Frost - Mezarla Randevu Gece Avcısı Serisi 1 ★★★★★
2) Jeaniene Frost - Tek Ayağı Mezarda Gece Avcısı Serisi 2 ★★★★★
3) Tuğçe Saygın - Aşk Mutfağı ☆  Yorum
4) Kody Keplinger - Sap ★★★★★  Yorum
5) A.S.Durmaz - İlma Son Nişanlı

7 Ekim 2015 Çarşamba

Eylül Ayında Okuduklarım | stealthreader

      Herkese merhabalar. Bir süredir buralarda yoktum. İnstagramda da eskisi gibi aktif olamıyorum zaten. Malum ygs çalışması, stresi. Artık 11.sınıfım ve ufaktan ufaktan çalışmalara başladım. O yüzden pek vakit bulamıyorum ama elime geçen her fırsatta buralarda olacağım. Şimdi gelelim eylül ayında okuduklarıma.
Bir Milyon Güneş // ★★★★☆ // 
Günahkar // ★★★★☆ // 
Alev Deneyleri // ★★★★★ // 
Aşk Mutfağı // ★★ // Yorum
Sonsuza Dek // ★★★★★ // 
İki Hayat Arasında // ★★★★★  //  
Karanlığın Elli Tonu // ★★★★☆ // 
Karanlığın Elli Tonunu e-book olarak okuduğum için fotoğrafta yok.